Dolar 32,5993
Euro 34,8293
Altın 2.495,94
BİST 9.463,31
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Erzurum 20°C
Az Bulutlu
Erzurum
20°C
Az Bulutlu
Cts 16°C
Paz 18°C
Pts 19°C
Sal 22°C

ARILARLA VIZILDAŞMAK!

ARILARLA VIZILDAŞMAK!
12 Temmuz 2017 16:35 | Son Güncellenme: 12 Temmuz 2017 17:45

O bir genç kız, daha 24 yaşında. Ama her genç kız gibi değil. Mesela elinde oklava yerine cirit sopası var. At biniyor, ok atıyor, yabani hayatla yakından ilgileniyor. Şimdiye kadar tam 140 başarı belgesi sahip olan Seda Eğilmez, bundan böyle belli aralıklarla erzurumdanhaberler.com’da yazacak. Amacı baki kubbede hoş seda bırakmak olan Seda Eğilmez’in, arılarla vızıldaşmasını beğeneceğinizi umut ediyoruz.

 

KAFAMA koymuştum, arıcılık belgesi alacak, arıcılık yapacaktım.

Bunun için kaydımı yaptırmış, “filanca günü gelin kursa katılın” cevabı bile almıştım.

Söylenilen günde halk eğitimi merkezine gittim, sınıftan içeri girdim, bir anda tüm başların bana doğru çevrildiğini biraz da irkilerek gördüm.

Sınıfta benim gibi, kurs almak amacıyla toplanmış 17 erkişi vardı, yani 17 amca, 17 koca adam!

Anlayacağınız kursiyerlerin tamamı erkekti ve hepsi yaş itibarı ile benden çok büyüktü.

“Kızım, galiba yanlış geldin” diye uyaranı oldu, ama ben hiç oralı olmadım, boş bulduğum bir sıraya iliştim, “ben de sizler gibi kurs alacağım” diyerek, iyice şaşırttım onları.

*

Gün geldi kursu tamamladım ve belgemi almak için halk eğitimi merkezinin yolunu tuttuğumda, giriş kapısına iliştirilmiş, beni son derece mutlu eden ve heyecanlandıran bir ilan çarptı gözüme:

“Bayanlar için arıcılık kursu açılacaktır!”

O güne kadar bayanlar için arıcılık kursu açmayı akıllarına getirmeyen halk eğitimi merkezi yetkililerinin gözünü açmıştım ya, bu bile yeterdi!

*

Kurs süresince, kursiyer amcalarla çok hoş, samimi dostluklar kurduk, tabi bu arada “arı”yı ve arıcılığı da öğrenmiş olduk!

Sahi balını, sanki de ilaç niyetine yediğimiz, o muhteşem canlıyı hiç aklınıza getirdiğiniz oldu mu?

İsterseniz gelin, bu aylarda sıkça karşılaştığımız, kimilerinin korkulu rüyası olan o inanılmaz, o gizemli ve halen de sırları çözülememiş arılardan bahsedelim biraz.

*

Arıyı gördüğümüzde korkarız genelde.

Tamam da, niye?

İhtimalen ki, arıyı yeterince bilmiyor, tanımıyor ve zannediyoruz ki, arı gelecek, iğnesini batıracak, canımızı yakacak.

Oysa arı kesinlikle korkulacak bir canlı değil, aksine bir mucize yaratık o.

*

Çoğu zaman bir vızıltı duyduğumuzda, görmesek bile anlarız yanımızda, yöremizde bir arının uçtuğunu.

İşte o vızıltı sesi var ya, o ses, arının dakikada 11 bin 400 kez çırptığı kanatlarının sesidir.

Günümüzde dünyanın en gelişmiş bilgisayarlarının saniyede 16 milyar işlem yaptığı biliniyor.

Peki o minik böceğin, çok daha minik beyni aynı süre içinde ne kadar işlem yapıyor diye merak ediyorsanız, söyleyeyim:

Tam 10 trilyon işlem!

İşin en trajik yanı ise; arılar trilyonluk işlemi yaparken, biz o sırada arının ya yanından kaçmaya çalışıyor, ya da öldürmeye çalışıyoruz.

Halbu ki, öldürdüğümüz her arı, doğadaki döngüye verdiğimiz zarardan başka bir şey değil.

*

Şurası bir gerçek ki, arı diye bir canlı olmasa, şimdiye kadar tespit edilebilen 130 bin bitki türünün tozlanması ve döllenmesi duracağından, dünya mahvolur.

Piknik mevsimindeyiz.

Maalesef işimiz çevreyi kirletmek, doğayı katletmek.

Çevreye saçtığımız atıklardan tüm canlılar gibi, arılar da olumsuz şekilde etkileniyor.

Onları korumak ve kollamak hepimizin, hele de çocuklarımızın önde gelen görevi olmalı.

*

İnsanlar olarak biri birimizle “merhaba”laşırken, arılarla da “vızıldaşsak” mesela, olmaz mı?

Dünyanın birçok ülkesinde, arılarla hizmet veren klinikler olduğu biliniyor.

Kanser tedavisinde, arının iğnesinin ucundaki zehrin kullanıldığını bilse insanlar, acaba yine arıyı öldürür mü, bilemiyorum.

Arı konusunda toplum olarak aydınlanmaya ciddi ihtiyacımız var.

Havadaki toz zerrelerini yutarak, çok daha temiz hava almamıza katkı sağlayan o mucize yaratıklar, bilgisizliğimiz, beceriksizliğimiz, korkaklığımız nedeniyle sayısal olarak giderek azalıyorlar.

*

Arıdan bal almasını biliyoruz.

Polenlerin sayısız faydalarının da farkındayız.

Ama sıra çevreyi, tarım alanlarını korumaya geldiğinde, aynı beceriyi göstermiyor, acımasızca sıkıyoruz ilacı, ölüm kusuyoruz adeta o minik canlıların üzerine.

Kızılderililerin dediği gibi, bir gün gelecek taşın, toprağın yenilmez olduğunu anlayacağız, ama o zaman vakit çok geçmiş olacak.

Bu nedenle…

Henüz vakit geçmemişken, aklımızı başımıza devşirmeli, gerekli önlemleri ivedilikle almalı, işe de tarım alanlarının zirai ilaçlarla katledilmesinin önüne geçerek başlamalıyız.

Çocuklarımıza, çeşitli hikaye kitapları hazırlayarak o bilinci aşlamalı, araştırmayı, sormayı, sorgulamayı elbet yapmalı…

Ama hepsinden önemlisi fikir yürütmemeyi öğretmeliyiz.

Unutmayalım:

Herkes kalbinin renginde yaşar hayatı ve herkes kalbinin rengini bulaştırır etrafındakilere.

Ne dersiniz; bugünden tezi yok…

Çevremize biraz sarı, biraz siyah bulaştıralım mııı!

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.