Dolar 32,3670
Euro 34,9587
Altın 2.325,36
BİST 9.079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Erzurum 14°C
Parçalı Bulutlu
Erzurum
14°C
Parçalı Bulutlu
Cts 16°C
Paz 16°C
Pts 17°C
Sal 18°C

ERZURUM İNSANININ ADET VE İNANIŞLARI

ERZURUM İNSANININ ADET VE İNANIŞLARI
26 Şubat 2017 10:45 | Son Güncellenme: 26 Şubat 2017 10:46
“GELENEK” bir toplumda, çok eskilerden kalma, saygı duyulan, kuşaktan kuşağa aktarılan, yaptırım gücü olan kültürel kalıntılar, alışkanlıklar, bilgi, töre ve davranışlardır.
“Görenek” ise, “görme” kelimesinden de anlaşılacağı gibi, insanların birbirlerine bakarak yaptıkları taklitleri, ya da örnek aldıkları adet, usul, erkân, tarz ve hareketleri tarif eder.
Erzurum insanının yaşantısında, günlük hayatında, geçmişin izlerini yansımalarını, uygulamalarını bariz olarak görürüz.
Her ne kadar zaman içinde çoğu gelenek ve göreneğimiz unutulmuşsa da, günümüzde devam eden örneklerini, dügünde, ölümde, komşuluk ilişkilerinde, doğumda, çocukların sünnetinde görmek mümkündür.
Erzurum’da evlenme ve düğün adetleri çok zenginlik gösterir.
Günümüzde görücü usulü ile evlenmeler azımsanmayacak kadar devam etmekte, aynı zamanda gençler de kendi aralarında anlaşarak, evlililğe adım atmaktalar.
Her iki biçimde de görücülerin “dünürcü” gitmesiyle başlar.
Kız istemede iki aile anlaşırsa oğlan evi nişan yapmak ve şerbet içmek için gün ister. O gün şerbet içilir, dini nikâh kıyılır. Madeni lira üzerinden akit yapılır. Yüzükler takılır.
Diğer adetler, “Şeker Başı”, “Saçı”, “Düğün hamamı”, “Kına gecesi”, “Kısır gecesi”, “Gelin getirme”, “Düğün” sırasıyla yerine getirilir.
Cenaze ile ilgili Geleneğimiz;
Bizim toplumumuzda aile fertlerinden birinin ölümü, ailenin en kederli günlerinden birini teşkil eder. Erzurum’da bu acılı günlerde gösterilen dayanışma, vazgeçilmez bir gelenektir. Erzurum ve yöresinde evde birisi öldü mü, ev içerisinde bulunan kazan, kova, bidon gibi şeylerin içinde bulunan bütün sular dışarıya dökülür.
Cenaze harcı”; cenazenin defin işlemleri ve masrafları cenaze sahibinin yakın dostları, komşuları tarafından görülür. Üç günlük yastan sonra cenaze sahibi harcı gören kimse ona masrafı geri öder.
Taziye günleri yemeği; Hane halkı üç gün taziyeleri kabul eder. Yemek yapmaz. Yakın komşuları üç gün cenaze evine yemek gönderir.
Yoklama; Yemek gönderemeyenler, üç günden sonra kete, çörek, çay-şeker gibi ikram yiyeceklerini cenaze evine gönderirler.
Helva pişirme; Üç günden sonra cenaze evinde helva pişirilir. Konu komşuya, mevlide gelenlere dağıtılır.
Çamaşır yıkanması, eşya dağıtımı, fakire fukaraya verilmesi, kırk yemeği ile devam eder.
İlk bayram; Cenazenin definin’ den sonra gelen ilk dini bayram, o aile için tekrar yas günüdür. İlk bayramda tekrar taziyeler verilir.
Çocukla ilgili İnanış ve adetler;
Çocuk ad koyma; Erzurum’da çocuğa ad koymaya büyük önem verilir. Çocuğun dedesi, ninesi varsa çocuğun anne- babası genelde ad koymaya çalışmazdı. Çocuğun adını dedesi, ninesi koyar. Eskiden çocuğun babası büyüklerin yanında çocuğu kucağına almazlardı. Alırlarsa terk edep (Terbiyesizlik) sayılırdı. Çocuğu yaşamayan kimseler, çocuklarına Dursun, Durmuş, Yaşar, Binali gibi isimleri koyarlardı. Bu adlar konulursa çocuk yaşarmış.
Diş Hediği; Hedik buğdayın suda haşlanmışıdır. Bunun içerisine üzüm ve kişmiş karıştırılarak yenir. Çocuğun ilk dişlerinin çıktığı gün, eş dost, hısım akraba toplanır diş hediği yaparak yerler. Diş hediği yenmeden önce çocuk bir seccade üzerine oturtulur. Önüne Kuran-ı Kerim, ayna, makas, çekiç, kalem, defter gibi eşyalar konur. Çocuğun başından bir tabak hedik dökülür. Çocuğun önüne konulan eşyalardan birisine el uzatması beklenir. Kuran’a el uzatırsa hafız, aynayı alırsa berber, makası alırsa terzi, çekice eli uzanırsa demirci, kalem ve deftere eli uzanırsa kalem efendisi veya büyük adam olurmuş.
Uslu çocuk isteme; Uslu olma istenirse ilk yıkandığı su kovanın içine dökülür. İçine maşa, tava, keser, makas aletleri bırakılır ve kovanın üstü tülbentle örtülerek çocuğun yatağının altına konarak üç gün yatarsa çocuk uslu olurmuş.
Tırnak kesme; Çocuğun tırnaklarının ilk kesileceği gün, babasının cebine bozuk para konur. Çocuğun sağ eli babasının cebine sokulur. Ne kadar para alırsa bu para fakire sadaka olarak verilir.
Saç kesme; Çocuğun ilk saçı kesilince çöpe atılmaz. Terazide bozuk para ile tartılır. Ağırlığı kadar fakir fukaraya sadaka verilir.                                                                                                             
Huy kesme; Çocuklar bazen çok huysuz olur. Huyunun kesilmesi gelenekler arasındadır. Huysuz çocuklar Cuma namazından evvel huy kesen mezarlığına götürülür. Bu mezarlık, Veyisefendi Mahallesi’ndeki “Çifte Gardaşlar” mezarlığıdır.
Anne veya baba bir kemi (Ottan yapılmış bağ) çocuğun beline bağlar ve eline bir dürüm peynir ekmek alır. Hiç konuşmadan mezarın etrafında üç kez dolaştırılır. İlk gelen kişiye kemi kesmesi işaret edilir. Yolcu kem’i keser ve peynir ekmek dürümünü alarak, konuşmadan gider. Huyu kesilmiş olur. Çocuğun sakin olduğuna inanılır.
İkra kesme; Çocuklarda daimi hıçkırık olur. Buna ikra denir. Hıçkırığın kesilmesi için ikra kesilir. Baba bir dürüm ekmek-peynir alarak bir saraç dükkânına girer. İkra kesen saraç hiç konuşmadan bir meşin parçasını teberle keser ve ikra kestirene verir. Bu meşin parçası çocuğun yastığının altına konulunca hıçkırık kesilirmiş.
Paşa Lalı; Konuşamayan çocuklara “Paşa Lalı” derler. Eskiden şehre gelen paşanın kucağına çocuğu verirlermiş. Paşa çocuğun ağzını ovalarsa çocuk konuşmaya başlarmış.
Delikli taştan geçirme; Emniyet müdürlüğünün arasından geçen İsmet paşa caddesinden yukarı çıkarken sağda yol ayrımında eskiden değirmen bulunan yerde delikli bir taş vardı. İnanışa göre bu taş her derde deva imiş.
“Gözü şehlâ” çocukları, boğmaca öksürüğe tutulan çocukları, Cuma namazından önce buraya getirirler, taşın deliğinden okuyarak geçirirlerdi. Çocuk delikten geçtikten sonra niyet yerine gelir. Çocuk düzelirmiş. Bu örnekleri çoğalta biliriz. Beşikten mezara kadar geçirilen günlerin ve bunlarla ilgili gelenek, görenek, inanışların, ne kadar önemli olduğu görülmektedir. Toplumsal huzurun, paylaşmanın, destek olmanın yolu da gelenek ve göreneklerimizi yaşatmaktır.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.