Dolar 32,5882
Euro 34,7936
Altın 2.508,04
BİST 9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Erzurum 20°C
Az Bulutlu
Erzurum
20°C
Az Bulutlu
Cts 16°C
Paz 18°C
Pts 19°C
Sal 22°C

BİR YILDIRIM ÖYKÜ: HAYALETLİ EV

BİR YILDIRIM ÖYKÜ: HAYALETLİ EV
9 Aralık 2020 15:26 | Son Güncellenme: 9 Aralık 2020 15:48

AKŞAM ezanının okunmasının ardından oturma odasının perdesini çekip ışığı yaktı. Televizyonun karşısındaki kanepeye uzanıp, elindeki kumanda ile kanallarda sörf yaptı. Çok izlenmeyen kanallardan birisinde Ferdi Tayfur’un Necla Nazır ile birlikte çevirdiği, ‘Çeşme’ filmini izlemeye koyuldu.

Kemal iki hafta önce kelepir fiyata satın aldığı Kurtderesi’ndeki yeni evinde, televizyon izleyerek ev sahibi olmanın keyfini çıkartıyordu. Geçen yıl evlenmiş, 11 ay kadar kirada oturduktan sonra bir köylüsünün aracılığı ile şimdi oturduğu evi satın almıştı. Eşinin düğün takılarını bozdurmuş, eşten, dosttan, TL, altın, dolar borçlanarak satın aldığı evinde geleceğe dair mutlu hayaller kuruyordu Kemal. Eşi Fulya da kendisini gibi ilkokul mezunuydu. Kemal, bir lokantada pide ustası olarak çalışıyordu. Uzun ve yorucu bir mesai sonrasında eve hep geç geliyordu. Haftalık bir gün izni vardı. Salı günleri iznini evinde dinlenerek geçiriyor, arada bir de ovadaki köyde yaşayan anne ve babasını ziyarete gidiyordu.

13 yaşındayken köyden bir arkadaşı ile çalışmak için İstanbul’a kaçmıştı. Lokantalarda, kebapçılarda yıllarca bulaşıkçılık yapmış ardından da pide usta yardımcılığından ustalığa kadar yükselmişti. Asker dönüşü ise babasının baskısı ile evlenmişti. Şimdi gurbette bekar odasında değildi. Evindeydi ve eşi mutfakta kendisi için yemek hazırlıyordu. Yine günlerden salıydı. Haftalık izninin rahatını yaşıyordu Kemal. Pide ustası olmasına rağmen sulu yemek pişirmeyi de biliyordu ama mutfakta eşine yardım etmeyi erkekliğine yediremiyordu.

Mutfak ile oturma odasının arasında misafir odası, dipte ise yatak odası vardı. Yüz metrekare büyüklüğündeki bu eski ev sayesinde kiradan kurtulmuştu.

Ferdi Tayfur’un filmini izlerken, televizyonun önünden hızla birisinin geçtiğini hissetti. “Yorgunluktan olsa gerek” diye aklından geçirdi. Kanepeden doğruldu biraz önce kapattığı perdeyi aralayarak dışarı baktı. Hava kararmıştı. Kanepeye yeniden uzanacağı sırada Fulya,”Kemal, haydi yemeğe gel. Çok sevdiğin karnıyarık hazır.” diye seslendi. Mutfağa geçerken, holde sebepsiz yere bir ürperti hissetti Kemal. Sanki birisine çarpmıştı. Ya da birisi kendisine dokunmuştu. Mutfakta Fulya, yer sofrasına oturmuş, servis tabağına Kemal için karnıyarığı servis ediyordu. Koyun yoğurdundan yapılmış buz gibi dereotlu cacık ve pirinç pilavının görüntüsü karşısında Kemal, ürpertisini unutarak,”Fulyacığım ellerine sağlık. Vallahi karnıyarık çok güzel görünüyor. İnşallah, karnıyarığın tuzunu fazla az koymamışsındır” diyerek sofraya oturdu. Yemeklerini yerken birden elektrikler kesildi. Elektriğin gelmesini bekleyerek birkaç dakika yemeklerine ellerini sürmediler. Sonunda Kemal, cep telefonunun ışığını açarak yemeklerini yemeye başladılar. Bu sırada yatak odasından ağlayan bir erkek sesi işitir gibi oldular. Birbirlerinin yüzüne korku içerisinde baktılar. Yaklaşık 5 dakika sonra ise elektrik geldi. Florasan ampul ışığında akşam yemeklerini tamamladıktan sonra Kemal, sigara içmek için odaya geçti. Fulya, sofrayı toplamak ve çay servisi yapmak için mutfakta kaldı.

Fulya, mutfaktayken,tezgahın üzerindeki su dolu bardak durduğu yerden düşerek kırıldı. Çevreye cam kırıklarıyla birlikte su saçıldı. Sakar birisi değildi. Bardağa dokunmamıştı. Nasıl olmuştu da düşmüştü. Fazla üzerinde düşünmeden cam kırıklarını toplamaya ve suyu yer bezi ile silmeye başladı Fulya.

Aniden mutfak kapısının arkasındaki çiviye tutturulmuş poşet içerisindeki ekmek torbası yere düştü. Fulya, oflayarak,”Bugün bir musibet var üzerimde. Önce bardak düştü kırıldı, ardından ekmek torbası hiçbir neden yokken içindeki ekmekle birlikte düştü. Çivinin yuvası çürümüş olmalı. Yoksa içinde bir ekmeğin bulunduğu torba neden düşsün.” Bu arada aklına önceki gün yaşadığı garip olay geldi. Akşam, televizyon izlerken, banyonun musluğu kendiliğinden açılmıştı. Gidip musluğu kapatmıştı. Musluğun yalama olduğunu düşünüp üzerinde fazla durmamıştı. Ama şimdi bardağın ve ekmek poşetinin düşmesi içinde korkuya neden olmuştu. Ocağın üzerinden demlik ve çaydanlığı alıp, iki bardakla birlikte tepsiye koyup, yanına da Kemal’in çok sevdiği balık krakeri bırakarak odaya geçti. Kemal, uzandığı yerden filmi izlemeye dalmıştı. Fulya’nın, “Kemalciğim haydi biraz doğrul da çay içelim. Bak çok sevdiğin balık krakerde bıraktım çayla birlikte atıştırmak için.” Kemal, kanepeden kalktı odanın ortasında tepsinin yanındaki Fulya’nın karşısına oturup, çayını içmeye ve filmi izlemeye devam etti. Çay faslının ardından Kemal, kanepeye yeniden uzanıp filmi izlerken, Fulya’da tepsiyi mutfağa götürdü. Akşam yemeğinin bulaşığını ve bardakları yıkarken, Kemal uzandığı yerde uyuya kalmıştı. Birden uzandığı yerden ayağa kalktı. Yatak odasından, mutfağa bir erkeğin hızla geçtiğini gördü. Evet evin içinde yabancı bir erkek vardı.Bunu net olarak görmüştü. Uyumuyordu.”Fulya, Fulya…” diye seslenerek mutfağa koşar adım korku içerisinde gitti. Fulya, mutfakta bulaşıkları duruluyordu. Fulya durulamaya ara verip, Kemal’e dönerek,”Hayırdır. Çok korkmuş gibisin. Hasta mısın?” dedi. Kemal, korkudan hızlanan nefesini kontrol altına almaya çalışarak,”Ne hastası Fulya. Evin içerisinde yabancı bir erkek vardı. Yatak odasından, mutfağa hızla geçtiğini gördüm.” Fulya, eşini rahatlatmak için,”Kemal işte çok çalışıp, yoruluyorsun hayatım. Kabus görmüşsün. Evde bizden başka kimse yok. Biraz rahatla. Bismillah de. Haydi git yatağa gir yat iyice dinlen. Yarın işe gideceksin.”Kemal, korku içerisinde çevresine bakınarak ”Kabus değildi.” diyerek mutfak dolabındaki ekmek bıçağını aldı. Elinde bıçak, arkasında fulya, odaları dolaştı. Gümüşlüğün arkasına, koltukların altına kadar kontrol etti. İkinci katta oturuyorlardı. Dış kapının kilidini ve balkon kapısını kontrol etti. Hepsi kapalıydı. Kemal, biraz zaman geçtikten sonra korku dolu gözlerle yatak odasına geçti. Kol saatini çıkarıp komodinin üzerine her zamanki yerine bıraktı. Ekmek bıçağını yastığının altına koydu. Bildiği duaları okudu. Fulya da mutfaktaki işini bitirip yatağa girdi. Uzun bir süre konuşmadan yatakta dönüp durdular. Uzaktan acı içerisinde havlayan bir köpek sesi işittiler. Bir kedi korku içerisinde uzunca miyavlayarak, yerdeki bir çöp kutusunu devirdi. Gece yarısını geçe uykuya daldılar.

Yattığı yerden birden fırlayan Fulya, Kemal’i dürterek, kısık sesle,”Kemal uyan. Evde birisi var. Oturma odasından birisi bize baktıktan sonra mutfağa geçti.” Dedi. Kemal, ‘Ya Allah!’ diyerek, yastık altına koyduğu bıçağı alıp mutfağa gitmek istedi. Yatarken yastığın altına bıraktığı bıçak yerinde yoktu. Yere düşmüş olabilir diye yere baktı. Yoktu. Kemal, bildiği sureleri okuyarak, odanın ışığını yaktı. Gardırobun yanındaki elektrik süpürgesinin hortumunu yuvasından çıkarıp, ışıkları yakarak mutfağa gitti. Mutfak ve odaları birlikte yeniden kontrol ettiler. Kimse yoktu. Korkudan ağlayacaktılar neredeyse, Fulya’nın sesi titreyerek,”Kemal, cep telefonuyla polisi ara gelsin. Korkudan öleceğim.” diye yalvarmaya başladı.

Kemal, korkusunu bastırmaya çalışarak,”Polis gelsin ne yapsın. Sende gördün evde kimse yok. Kapı ve pencereler kapalı. Kabus görmüş olmalısın” diyerek karısını teselli etmeye çalıştı. Korkuyordu, korkuyorlardı. Ev tekin değildi. Kemal, tuvalet masasının üzerindeki akıllı cep telefonunu alarak 155 imdat polisi aramak istedi. Telefonu alıp numara çevirecekken, ekranda boynunu bükmüş kendisine bakmakta olan bir erkek başını fark etti. Korkudan telefonu yere atıp, üzerine ayaklarıyla basıp oturma odasına doğru Fulya ile koştu. Fulya, Kemal’in neden telefonu yere atıp üzerinde debelendiğini sormak istedi. Kemal’in aklı başından gitmişti. Korkudan rengi sararmış, soluğu

hızlanmıştı. Dili alınmış gibiydi. Bir şeyler söyledi, daha doğrusu söylemeye çalıştı ama Fulya anlayamadı. Evde kendilerinden başka birisi daha yaşıyordu. Yarından tezi yok. Evi satacak, başka bir eve taşınacaklardı. Fulya, Kemal’in aklından geçenleri okumuşçasına, ”Ben bu evde artık oturamam. Taşındığımızdan beri garip şeyler oluyor. Musluklar açılıyor, bardaklar yere düşüyor. Yerine koyduğum eşyalar kayboluyor. Evde bizden başka üç harfliler ya da hayalet var. Sana da garip gelmedi mi bir aydır bu evdeyiz bir tane komşu kapımızı çalıp da ‘hayırlı olsuna’ gelmedi.” diye sordu. Korkusu biraz geçen Kemal, evin bütün ışıklarını yaktı. Fulya ile oturma odasında birbirlerine sokularak sabah ezanının okunmasını ve havanın aydınlanmasını beklediler.

Müezzin sabah ezanını okunurken, hızla yatak odasındaki gardıroptan elbiselerini alıp, dış kapıya yöneldiler. Kemal’in elini dış kapıya uzatmasıyla birlikte kapı kendiliğinden aralandı. Fulya ve Kemal, arkalarına bakmadan evden koşar adım çıktılar. Apartmanın giriş kapısının eşiği üzerinde Fulya’nın ayağı yumuşak bir şeye takıldı. Yere bakınca korkudan feryadı bastı. Yerde, birkaç saat önce boğazlanmış siyah kedi leşi gördüler. Leşin yanında Kemal’in yastığının altına bıraktığı bıçak ile kol saati kanlar içerisinde duruyordu. Fulya’nın elinden tutan Kemal, sokaktan evlerine bakınca bir kez daha kanı dondu. Sokağa bakan oturma odasının tül perdesinin ardından bir erkek silüeti onlara bakıyordu.

                                             SON

YORUMLAR

  1. Turan yildirim dedi ki:

    On numara olmuş ellerine yüreğine saglik