Dolar 32,5851
Euro 34,6875
Altın 2.525,30
BİST 9.524,59
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Erzurum 19°C
Az Bulutlu
Erzurum
19°C
Az Bulutlu
Cum 19°C
Cts 16°C
Paz 18°C
Pts 19°C

DADAŞ’IN BİR TARZI OLDUĞU UNUTULMAMALI!

DADAŞ’IN BİR TARZI OLDUĞU UNUTULMAMALI!
31 Ocak 2019 04:54 | Son Güncellenme: 31 Ocak 2019 04:59

ÇİFTE Minareli Medrese, Yakutiye, Ulu Cami, İç Kale, Saat Kulesi, Cimcime Hatun Kümbeti, Ebu İsak Kazurini’ye nisbet edilen türbe, Lalapaşa Camii, Caferiye Camii, Yakutiye ve Bölge Mahkeme (eski Vilayet) Binası’nı çıkardığınızda elimizde Erzurum adına ne kalır?

Çerçeveyi biraz daha geniş tutarsak, Rüstempaşa Kervansarayı, Üç Kümbetler, tabyalar, harap edilmesi ve yok olması için elimizden geleni yaptığımız birkaç han,  çeşme, türbe, makam-ziyaret yeri dışında varsa elimizde; nasıl bir Erzurum var?

Şehrin imara açılan kesimlerinde yeni bir Erzurum kuruluyor. Bu Erzurum’u inşa ederken, kendi inanç sistemimize göre dizayn edip, planladığımız bir Erzurum tasavvurumuz var mı? Şehir planlamacılarımız kimler, nasıl bir tasavvurları var?

Eskileri yıkıp, yenilerini yapmak, Erzurum’u imar etmek olarak görülebilir mi?. Kadim Erzurum’a ait “58 bin 59 metruk bina tespit edilmiş, bunların 24 bin 168’ini yıkılmış, 12 bin 770’inde de hukuki süreçleri devam ediyormuş…”

Şehrin doğal yapısı bozulduğu, yeni beton binalara, kooperatifler, sitelere, rezidanslara taşındığı ve de göç’e özendirildiği içindir ki, tarihi mahalleler boşaldı, boşalan eski sahipsiz evler metruk hale dönüştü, dolayısıyla baba ocakları, uyuşturucu kullanan, fuhuş yapan insanların mekanları haline geldi.

Yetkililer “2019 yılında; yıkılması gereken bütün metruk binaları, sağına-soluna bakmadan yıkıp geçeceğiz, hiç kimse kusura bakmasın. Metruk binaların yaydığı pislik direkt uyuşturucu ve asayiş olayları konularında halkımızı tedirgin ediyor, bizim açımızdan tahammül edilemez” diyorlar. Haklılar. Toplumu saran ve sarsan asayişsizlik olaylarına kesinlikle müsaade edilmemeli ve edilmiyor da.

Ama akla şu soru gelmiyor mu?

ESKİ BİNALARI YIKMAK, SORUNU ÇÖZER Mİ?

“Daha yaşanabilir bir şehir için metruk binaların, eski mahallelerin yıkılması, ortadan kaldırılması ne kadar çözüm olacak? Eski-metruk binalar yıkılıp ortadan kaldırılınca suç işleyen kişilerde ortadan kalkmış mı olacaklar?”

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) rakamlarına göre, Erzurum yüzde 4 oranıyla alkol tüketiminde 17’nci sırada. Suç oranı en yüksek 11’nci şehir, yaşanabilir şehirler sıralamasında 19’ncu.

Yeni bir şehir kurarken, neyi, hangi değer ya da itikadi konuları dikkate alarak hareket ediyoruz?

Temelini inancımız ve milli kültürümüzün oluşturduğu, sosyal ve kültürel değerlerin vücut  bulması mı isteniyor acaba, nedir amaç?

Şayet şehirde yaşanan mevcut problemlerin minimize edilmesi ise hedef, ona göre hareket etmek zorunda olmamız gerekmez mi?

Bize müteahhitlerin, mühendis ve mimarların inşa ettiği binalar, sosyal mekânlar, mabetler, eğitim kurumları kadar şehrin ruhuna hitap eden, kültürü ve şehir ahlakını göz ardı etmeyen pedagoglar, sosyologlar, mürebbiler, eğitimcilere de ihtiyaç olduğunu unutmamak gerekir.

Kültür, inancın eşyayı, tabiatı kullanım biçimidir. Mimariden musikiye, giyim tarzımızdan insan ilişkilerimize kadar bir toplumu diğerlerinden ayıran özellikler “kültür” kavramı içinde değerlendirilir.

İnancımız ruhumuz ise, kültürümüz ve kültürel değerlerimiz de, o ruhun eşyaya yansımış somut maddesi, cesedidir.

Yeni kurduğumuz beldelerimizle, mahallelerimizle, bu kadim şehre hangi milli ve manevi damgayı vuruyoruz.

Estetik bir değeri, mimari bir özelliği olmayan camilerin bu ihtiyacı karşıladığını söyleyecekseniz, bunun büyük bir aldatmacadan başka bir şey olmadığını buradan ifade etmek isterim.

Yapılan mabet görünümlü binaların altında veya hemen yanı başındaki çay ocakları, kahvehaneler emeklilerin pinekleme yerinden başka bir şey değildir.

Unutulmaması gereken bir başka konu daha var. Her inanç sistemi, içinde var olduğu çevreyi kendi temel değerlerine göre biçimlendirir.

ESKİ YAPILARIMIZ, TAPU SENETLERİMİZDİR.

Yazımın girişinde isimlerini sıraladığım tarihi yapı ve eserlerimiz, bu şehrin kimliğini temsil eden tapu senetlerimizdir.

Bugün son derece teknik imkânlara sahip olmamıza rağmen Müslümanlardan oluşan bir toplumun izlerini taşıyan ve geleceğe miras bırakacağımız değerler ürettiğimizi söylemek, mümkün müdür acaba?

Devlet eliyle veya özel sektör tarafından yapılmış şu kadar pahalı sitelerin, AVM’lerin, eğitim kampüslerinin Türk-İslam mimarisi özelliklerini taşıdığını, buraların Müslüman bir topluma ait olduğunu söyleyebilir miyiz?

Dış mekândan iç mekâna, evlerimizde de duvarlarımıza asılı birkaç İslâmi işareti kaldırsak mesela, geride kalanlar; yani evin mimarisi, eşyayla olan münasebeti, bu evin nasıl bir inanca, kültüre ait olduğunu ve de bu evde oturanların Türk olduklarını bize anlatabilir mi?

Duvarında asılı birkaç kabartmalı bakır levha ile nostalji satarak, kitaplarda iyi duran şeyleri anlatarak içi bomboş medeniyet ve kültür söylevleriyle üzülerek söylemeliyim ki, bir yere varamayız.

DEĞERLERİMİZİ İHMAL EDİYORUZ!

Yeni şehirler inşa ediyor ama maalesef, insanı, kültürü, inanç, kısacası bizi biz yapan değerleri ihmal ediyoruz.

Eski metruk binalardaki suç şebekelerini bu şehrin, kafelerine, kahvehanelerine, bodrumlarına, sokaklarına, okul önlerine isim ve resim değiştirerek girmelerine zemin hazırlıyoruz, farkında değiliz.

Şehirler sadece binalardan cadde, sokak, park ve bahçelerden ibaret değildir. Şehirlerin ruhu vardır. O ruh, dinimiz ve milli kimliğimizden beslenir. O ruhu görmezden gelirseniz, İnşa ettikleriniz gün gelir, inşa edenleri yok eder.

Dolayısıyla ruhsuz şehirlerde; kasten adam öldürme, kasten yaralama, haraç, kumar, cinsel taciz, cinsel saldırı, aile fertlerine kötü muamele, çocuğun cinsel istismarı, eziyet, zorbalık, fuhuşa teşvik, aracılık veya zorlama, birden çok evlilik, hileli evlenme gibi kolluk mercilerine her gün yansıyan, televizyon ve basında izlediğimiz olumsuz tablolar giderek yaygınlaşır. Bu hastalık ve sorunları da akıllı zilli binalar, rezidanslar, siteler AVM’ler, önleyemez.

Dolayısıyla Erzurum’un adı, “Bilmem şu kadar uyuşturucu ele geçirildi, cumhuriyet tarihinin rekoru kırıldı” türünde haberlerle ülke gündemine gelir, öyle de anılır.

Yeni şehirler ve mahalleler kurarken, kendimize özgü inanç değerlerimizin, bağlanışımızın, düşünüşümüzün, sezişimizin, hatırlayışımızın, duyuşumuzun, davranışımızın, mukaddesatımızın, tefekkürümüzün, hayalimiz, hatıramız, meşrebimiz, dilimiz, kültürümüz ve şahsiyetimizin…

Kısacası bir “dadaş tarzı”mızın olduğunu akıldan çıkartmamalıyız.

YORUMLAR

  1. Nihat TÜZÜN dedi ki:

    Çok haklısınız değerli hocam. Lüks ve konfor huzur ve güveni sağlasaydı ABD’de son 1 yılda 90 bin 185 de tecavüz, dünyanın milli gelir açısından en zengin ülkesi Norveç’te ise intihar vak’aları yaşanmazdı. Ruh yoksa güven ve huzurda olmayacaktır.

  2. Erdal Toygun dedi ki:

    Yüreğinize emeğinize ve de kaleminize sağlık
    Nu kadar güzel üslup ve detaylı anlatım muhteşem.
    Devamını bekliyoruz.
    Başarılar diliyorum.
    Sevgi dolu selam ve dualarımla.