ERZURUM’un çok zengin folklora sahip olduğu, bir gerçektir.
Erzurum barlarının Türk folkloru içinde müstesna bir yeri vardır. Zira halk oyunlarının ve müziğinin Erzurum insanının yaşamından geldiğini, bu yaşanmışlığın çok zengin ve bilinçli Erzurum folklorunun doğmasına sebep olmuştur.
Erzurum insanının; Aile hayatı, sosyal bütünlüğü ve yaşadığı tarih, “Dadaş” denilen insanı, “Dadaşlık” denilen insani davranışı ve felsefesini oluşturmuştur.
Bu aile hayatı, sosyal bütünlük ve yaşanmış tarih, Erzurum folklorunun oluşmasının en önemli faktörleridir.
Eski zamanlarda büyük aile toplulukları vardı. Bu aile büyüklerinin anlattığı hikâyeler, söyledikleri Türküler ve maniler daha sonraları birer ritmik oyun haline gelmiş, insanların her türlü eğlencesinin başlıca nedeni olmuştur.
Bu oyunlar, düğün, dernek, nişan, doğum ve muhtelif törenlerde geniş bir sahaya etki eden bir halk kültürünü doğurmuştur.
Erzurum’da” Oturma” adı ile anılan, mahallenin ileri gelenlerinin açmış oldukları misafir odalarında kadınlar ayrı, erkekler ayrı olmak üzere ve hatta gençlerin de ayrı bir oda da toplandıkları bilinmektedir.
Bu toplantılarda, masal, hikâye, bilmece anlatıldığı, muhtelif oyunlar oynandığı görülmektedir.
Bu gibi toplantılarda yapılan, edebi sohbetler, Erzurum kültürünü daha da geniş çevrelere yaymıştır. Mahalle ve köyler arasında birlik ve beraberlik meydana geliyor. Bu sosyal bütünlük ve yakınlaşmalar, Erzurum halkı arasındaki münasebetlerin gelişmesini sağlıyordu. Nihayet yapılan bu eğlenceler, Erzurum’un geniş bir sahaya yayılan türküsünü, manisini ve barlarını meydana getiriyordu. “Dadaşlık” denilen davranış biçimini de büyükten küçüğe oluşturuyordu.
Savaşlar ve tarihi kültür ilişkileri, bu zengin hazineye yenilerini katarak ruhları birbirine kaynaştırıyor, gönülleri tutuşturarak, Erzurum müziğini ve “Barlarını” doğuruyordu.
Türk olan, aynı dili konuşan, aynı ülküyü taşıyan bu topluluğun, aynı şeyden zevk alması ve aynı şeyden nefret etmesi kadar normal bir şey olamaz.
Dadaşlar,memleketin selameti ve milletin kurtulması için canını seve seve vermiştir. Bin bir türlü zorluklara göğüs gererek vatanın kurtulması için çalışan ve bunda muvaffak olan bu şehrin evlatları; aç, susuz, çıplak ve soğuk altında da memleket türkülerini unutmamıştır. Yanık türkülerini ağzından bırakmamış ve kendi vücudunun bir parçası gibi bildiği barı; Savaşta ve barışta oynamışlardır.
Tüm Türkiye’nin bildiği, Erzurumlunun mert, cesur, her şartta hak ve hakikatten ayrılmayan Erzurum delikanlısına Dadaş denilmiştir. Dadaşlıkta; Bu insanlar ömürleri boyunca prensiplerine sadık kalmışladır.
Tehditlere boyun eğmemişlerdir.
Parlak vaatlere, vaat edilen yüksek makamlara kanmamışlardır.
Yaşamasını bilen bir karakter ve eğilmeyen bir baş olmuşlardır.
Dadaşlık; Bir meslek gibidir. Ecdadımızın inşa ettiği, bizimde onlardan gördüğümüz ve yeni nesillere aktarmaya çalıştığımız bir olgu olarak ele alınmalıdır.
Erzurum delikanlısının, çocukluktan delikanlılığa geçişinde bir takım merhalelerden geçmesi, ona dadaşlığın öğretilmesi, zorunlu olması gerekir fikri, her dönem geçerliliğini korumuştur.
Dadaş; Bir büyüğümüzün dediği gibi, bir kunduracı ustası, bir terzi kalfası gibi yetiştirilemez.
Dadaşlık; Rastgele bir şey, bir sanat ve bir meslek değildir.
Efendilik…
Dürüstlük…
Hak severlik gibi bir ruh asaletidir.
Dadaşlık;
Serhat boylarının bekçisidir
Aciz’in, yoksulun, kimsesizin hamisidir.
Eli ve sofrası herkese açık olandır.
Mert bir köylüdür.
İşini doğru yapan bir esnaftır.
Yiğit bir asker, İleri görüşlü cesur, kumandandır.
Vazifesini namus bilen dürüst bir memurdur
Doğruyu gösteren, şefkatli, vatansever bir öğretmendir.
En nihayet hayatını milletine, eşine, çocuklarına adamış Erzurumlu Baba ve Anadır.
İşte bu sebepledir ki, önümüze her çıkana, Dadaşlık vasfının verilmesini doğru bulmuyorum.
Zira Dadaş’ı ve Dadaşı tanımış olanları üzmektedir.