Dolar 32,5004
Euro 34,6901
Altın 2.496,45
BİST 9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Erzurum 20°C
Az Bulutlu
Erzurum
20°C
Az Bulutlu
Cts 17°C
Paz 18°C
Pts 18°C
Sal 21°C

HANGİ ERZURUM?

HANGİ ERZURUM?
23 Ocak 2019 11:52

BİRKAÇ soruyla girmek istiyorum, meramımı anlatmaya.

Erzurum denilince aklınıza ne geliyor? Günümüzde hangi estetik maddi ve manevi değerlere sahipsiniz? Şehri gezmeye gelen yerli ve yabancı turistler hangi mekânları geziyorlar ve altı bin senelik mazisi olan kadim bir şehir adına onlara ne sunuyorsunuz?

Erzurumluluk denilince ne anlıyorsunuz. En azından Alev Alatlı’nın yaptığı “Erzurumlukluk” * tanımında kendiniz nerede buluyorsunuz?

Kentsel dönüşüm ile öyle önemli özellikleri olmayan belki hiçbir estetik değeri de bulunmayan, fakat mahalle kültürü, bilinci ve şehir ruhunu taşıyan mahallerin yıkılmasına sessiz kalmanızın sebebi nedir?

Sizin bir Erzurum tasavvurunuz var mı? Varsa bu Erzurum nasıl ve hangi özellikleriyle ulusal düzeyde ve uluslararası düzeyde kendinden bahsettirecektir? Siz modern zamanların araç, gereç, teknoloji ve imkânlarına sahip olmanıza rağmen Ortaçağ Erzurum’undan daha estetik bir şehir kurma gücüne sahip misiniz? Dilinize doladığınız “Ufki Şehir” kavramından ne anlıyorsunuz?

19.yüzyılın sonlarına kadar Erzurum denildiğinde anlaşılan yer, Mahallebaşı-Gölbaşı-Kavak Mahallesi ile Muratpaşa-Mumcu mahallelerinin sınırları idi.

Başka bir ifade ile Bugün Çaykara Caddesi dediğimiz eskiden dere olan bölge Erzurum’un batı sınırı idi. Ve Erzurum ufki bir şehirdi. Kimsenin evinin gölgesi kimsenin evine düşmezdi. Kimsenin gözü kimsenin malında mülkünde olmazdı. Kimsenin penceresi kimsenin penceresine bakmazdı. Kimse üst katlara çıkarak alt kattakilerine tepeden bakmazdı. Evler omuz omuza, sırt sırta içindekilerle beraber dayanışma içindeydi. Belki estetik değerleri yoktu ama estetik ruhlu insanlar yaşardı içerisinde.

Bu sınırlar içerisinde caddeleri, sokakları, çarşıları, mahalleleri, mektepleri, mabedleri ile kendi kültürel, milli ve manevi değerleriyle kendi değerleri gelenek ve görenekleriyle yaşarken, Türkiye çapında bir Erzurumluluk kimliği oluşturmuştu. Bu kimlik, il dışına çıktığında Erzurum insanı için bir referanstı.

Erzurum insanı bugün beğenmeyip yıktığımız bu şehir ve mahallerinde kendi estetik değerlerini oluşturmuştu. Üzerine ciltlerle kitaplar yazılan folklorik değerleri, adetleri, ananeleri, töreleri, gelenekleri ile bir toplum inşa etmişti. Erzurum’da yaşayanlar kuralsız, görgüsüz, saygısız, kuru kalabalıklar değil bir estetik değerleri olan ve millet özelliği taşıyan insanlardı.

Günümüzde Erzurum şehir olarak, geniş bir alanı yayıldı. Palandöken dağlarının eteklerinden ovaya ve Topdağı’na doğru yayılan mimari ve hiçbir estetik değeri olmayan binalar, siteler rezidansları, park, sokak, cadde, çeşme okul, mabed, iş merkezleriyle insanlar hangi inanç sistemi ve milli kimliğin özelliklerini taşımaktadırlar. Hangi estetik değerlere sahiptirler. Sokaklarda, caddelerde, AVM’lerde kalabalıklar dolaşmaktadır.

Erzurum gibi kadim şehirler, tarihî süreçte kaçınılmaz olarak önemli dönüşümler geçirse de bu şehirlerin ruhu, kentin asırlar boyu ayakta kalan eserlerine sinmiştir. Bu eserlerin küçük bir mahalle camisinin çevresinde halkalanan evlerin hikâyeleri vardı. Kimlikleri vardı. Mahallelerin mezarlıkları, türbeleri, çeşmeleri o mahallenin kimliğini oluştururdu. Hepsini yıkıp geçtik.

***

Erzurum bir zamanlar doğudan batıya, batıdan doğuya kervanların geçtiği ticaret şehri. Yine bir zamanlar bu şehir Sultaniye, Yakutiye, Ahmediye, Hatuniye gibi medreseleri ile ilim ve irfan şehriydi.

Edebiyatın, şiirin, irfanın, ahlakın mimarları Kadı Darir, İbrahim Hakkı, Nef’i, Hâzık, Sümmani, Emrah, Muhammed Lütfî (Efe) Efendi gibi gönül insanları bağrından çıkmıştı. Ve bir zamanlar bu şehrin üstünde savaş rüzgârları esmeye başlayınca yavaş yavaş estetik ruhunu kaybedip garnizon şehrine dönüşmüştür.

Savaş rüzgârlarının acımasız bir şekilde ezdiği, tahrip ettiği şehrin farkına varan ve bunu en güzel şekilde tasvir edenlerden biri Ahmet Hamdi Tanpınar’dır:

“O zamanın Erzurum’u on yıl sonra 1923’te gördüğüm Erzurum’dan çok başkaydı. Her türlü kıyafette bir kalabalığın çarşı pazarını doldurduğu, saraç, kuyumcu, bakırcı dükkânlarıyle senede o kadar malın girip çıktığı hanlarıyle, ambarlarıyle, eşraf ve âyanı, esnafı, otuz sekiz medresesi, elli dört camisiyle, İran transitinin beslediği refahlı ve mâmur Erzurum’la on yıl sonra gördüğüm harap şehir arasında kolay kolay münasebet tasavvur edilemezdi. Sonradan öğrendiğime göre, muhtelif çarşılarında onbinlerce zenaatçı çalışır, saraçların yaptığı eğerler bütün şark vilayetlerine hattâ Tebriz’e kadar gidermiş”.

“Bu sefer geldiğim Erzurum başka bir Erzurum’du. Ona Doğu Anadolu dağlarının eski bir şarap gibi zamanla takdis edilmiş, ruh besleyici uzletinden değil, dört Cihan Harbi yılının ve İstiklâl Savaşı’nın üstünden aşarak gelmiştim (…) İkinci defa gördüğüm bu şehir, artık şark vilâyetlerinin iktisadî merkezi, yaylanın gülü, bu havalide söylenen türkülerin yarısından çoğunun güzelliğini övdüğü eski Erzurum değildi. Harp, hicret, katliamlar, tifüs, çeşit çeşit felaket, üzerinden ağır bir silindir gibi geçmiş, her şeyi ezip geçmişti (…) Uğursuz tırpan durmadan, bir saat rakkası gibi işlemiş, rastgeldiği her şeyi biçmişti. Bununla beraber, nüfusu altmış binden sekiz bine inen Erzurum, Millî Mücadele’ye önayak olmuş(tu)”.

“Fakat dört kapılı şehrin kendisi yoktu. Denebilir ki asırlarca gururunu yapan ve topluluk hayatına istikamet veren serhat şehri ruhundan pek az şey kalmıştı. Bu yıkılış, Erzurum’da ilk defa mı oluyordu? 1828 mağlubiyeti, 1877-78 felâketi ve daha birçok isyanlar muhakkak ki buraları gene sarsmıştı. Birincisinde yüz otuz iki bin olan nüfus, yüzbine inmişti. İkincisinde şehir kökünden sarsılmıştı. Fakat bu seferki yıkılış çok başka bir şeydi”.

Tanpınar’ın anlattıkları savaş yılları “Seferberlik-Muhacirlik” günleriydi. Üzerinden geçen onlarca yıldan sonra Erzurum kendini topladı. Yeni bir şehir hüviyetine büründü. Nihayet Milenyumlu yıllara girdik. Ve rant için “Kentsel dönüşüm” adıyla yeni bir şehir katliamı yaptık.

Tepsi Minare, Kümbetler, Yakutiye, Çifte Minareler, Cami-i Kebir, Lala Paşa, birkaç Osmanlı Camisi ve medresesi de olmasa kim gelir Erzurum’a kim tanır Erzurum’u.

Hala ecdadın o estetik eserleriyle tanınıyor Erzurum. Gelenler mimari estetikten yoksu. Binaları, kooperatifleri, siteleri, ucube parkları görmeye gelmiyorlar.

Mardin, Diyarbakır, Maraş, Antep, Kastamonu, Bursa gibi Anadolu şehirlerine gidenler çarşılarda mahalle aralarında geziniyorlar. Modernitenin bunalttığı ruhlarını dinlendirecek mekânlar arıyorlar. Biz Erzurum’da böyle mekânları yok ettik. Asılları şehirde dururken dağın üzerine tarihi eserlerin maketlerini yapıp kış turizmi için dağa gelenleri bile şehirden uzak tutma garabetini gösterdik.

Kısacası bu tarihi şehre yazık ettik. Tarihi dokuyu ortaya çıkarırken tarihi şuurunu ve benliğini ihmal ettik.  Erzurum adına ortaya ecdadın miras olarak bıraktığı tarihi eserler dışında hiçbir estetik-mimari eser ortaya koyamadık. Ne maddi, ne manevi.

* Alev Alatlı’ya göre Erzurumluluk ,  “Haysiyetliliktir, erdemliliktir. Cesarettir, mertliktir; samimiyettir, sadakattir, vefadır; mükemmel ahlâktır; tükenmez bir sevgi ve kârsız bir saygıdır. Erzurumlu olay ve fikirleri araştırır; insanların ayıplarını asla araştırmaz. Erzurumlu, söylenene bakar, satır aralarının peşinde olmaz. Merttir ama patavatsız değildir. Cömerttir ama müsrif değildir. Yüreklidir ama saldırgan değildir. Samimidir ama ahmak ve aptal değildir. İnançlıdır ama yobaz değildir. Hâsılı Erzurumluluk, Hazret-i Kur’an’ın eşref-i mahlûkat olarak tarif ettiği insan olmaktır.”

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.