Dolar 32,5004
Euro 34,6901
Altın 2.496,45
BİST 9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Erzurum 20°C
Az Bulutlu
Erzurum
20°C
Az Bulutlu
Cts 17°C
Paz 18°C
Pts 18°C
Sal 21°C

GELİN KENDİMİZİ KANDIRMAYALIM!

GELİN KENDİMİZİ KANDIRMAYALIM!
25 Nisan 2021 10:30 | Son Güncellenme: 25 Nisan 2021 11:16

ABD Başkanı Joe Biden’in Ermeni yalanlarını “soykırım” ifadesini kullanarak onaylamasıyla birlikte, kalemizde müthiş bir gol daha gördük. 

Ermeni iddialarını önceden 29 ülke ile Amerika’nın 50 eyaletinden 49’u kabul etmişti, bu sayı dünden itibaren 30 oldu.

*

30-0’lık bir skor, ya da bir başka ifadeyle; hezimet!

*

Her olayda olduğu gibi, yine her kafadan farklı yığınla sesin çıkmasına neden olan; muhalefeti, iktidarı eleştirecek malzeme çıktığı için mutlu eden, toplumun bir kısmını çok da enterese etmediği gözlenen ve hatta kimilerini bir futbol mağlubiyeti kadar bile etkilemeyen bu olay, bilmiyorum acaba bizi bundan sonra bir muhasebe yapmaya zorlar mı?

*

Zulmü, kıyımı, insanlık dramını ve ayıbını en ağır şekilde yaşamış şehirlerin başında hiç şüphesiz Erzurum da geliyor.

Binlerce, on binlerce insanın katledildiği, cinayetlerin hunharca ve toplu olarak işlendiği, suçsuz, günahsız, masum insanların camilere, mabedlere, mereklere doldurularak cayır cayır yakıldığı ve feryadın arşa yükseldiği Erzurum’da; her yıl mart ayı ile birlikte, ciddi bir yanı kalmayan, sıradan hale gelen, getirilen, yerel yönetimlerin artık “yük” olarak gördüğü kurtuluş bayramı takvimi de Aşkale’den itibaren işlemeye başlar.

*

Çocukluğumuzun anıları arasında “unutulmaz” renkli görüntüleriyle yer tutan, başta okullar olmak üzere her kesimin, askerinden meslek odalarına varıncaya kadar çeşitli kurum ve kuruluşların zenginleştirip, bayramı gerçek kimliğine büründürdüğü, milli duyguları diri tutmaya yönelik o bayramlardan geriye bugün “hiç”ten başka ne kaldı acaba?

*

Erzurum’un düşman işgalinden 12 Mart 1918 tarihinde kurtarıldığını herkes biliyor.

*

Kazım Karabekir Paşa komutasındaki Türk Ordusu’nun yazdığı zaferin bu yıl 103’üncü yılını kutladık güya…

Bana sorarsanız kutlamadık, sıra savdık açıkçası!

*

İki yıldır salgın tufasına uğrayan, dolayısıyla yerel yönetimlere mazeret üretme sıkıntısı da yaşatmayan kurtuluş bayramlarının(!) sönük, durağan, heyecansız ve cansız hallerini de biliyoruz maalesef.

Yani sorun salgında değil, sorun bizde!

*

Ermeniler’in “soykırım günü” ilan ettikleri, son derece düzenli etkinlikleriyle dünya kamuoyunun dikkatini çektiği 24 Nisan’dan önce biz, 12 Mart’ı karşılıyor olmanın avantajını yaşıyoruz oysa.

*

Aslında kendimizi o gün adam akıllı şekilde bir anlatabilsek, 24 Nisan’da Ermeni nal toplar hale gelecek.

Ama biz doğru düzgün bir kutlama, bir etkinlik yapamadığımız, meydanı boş bıraktığımız içindir ki, dizimizi döver hale geldik.

*

Hatırlıyor musunuz acaba biz en son hangi tarihte, hükümeti temsilen bir bakanın katıldığı, bizim milletvekillerimizin de “tamamının” hazır bulunduğu bir bayram programı yaptık?

Geçtim bakanı da, milletvekillerinin hepsini bir arada o bayramlardan birisinde; diyeyim son 25, 30 yıl içinde görmüş olabilir miyiz?

*

Kazım Karabekir Paşa’nın anılarında altını çizdiği, Ermeni çeteciler tarafından katledilen 245 insanımıza mezar olan, o katliamın anısına yaptırılan bir küçük anıtın da bulunduğu Alaca Köyü’nün yolunu içimizden kaç kişi biliyordur?

*

Atatürk Üniversitesi bünyesinde bulunan ve hayli zaman önce açılan Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi’nin ne yaptığını bilen, uluslararası düzeyde ne tür çalışmalar gerçekleştirdiğini, bizim için son derece önemli olan böyle bir konuyu dünya gündemine taşıdığını gören var mı?

*

Sırtına çok ağır bir yük ve sorumluluk yüklediğimiz, ancak bırakın “birşeye ihtiyacın var mı?” sorusunu da, “nasılsın hocam” diye halini, hatırını sormayı bile aklımıza getirmediğimiz Prof. Dr. Erol Kürkçüoğlu’na yardımcı olmayı, destek vermeyi, herhangi bir kurum, bir sivil toplum kuruluşu, örneğin Erzurum Ticaret ve Sanayi Odası ya da Esnaf Birlikleri olarak aklımızdan geçirdik mi?

*

Kürkçüoğlu Hoca’nın başında olduğu, sekreteryası bulunmayan, bütçesi olmayan, güçten, imkandan yoksun, güçlü ve özellikli olması gereken o merkezin bu haliyle, dünya devlerine ve devletlerine fikri anlamda karşı koyması, sesini duyurabilmesi, karşı politikalar üretmesi, bizce malum olan gerçekleri dış aleme haykırması mümkün olabilir mi?

*

Erzurum’dan üretilen ve dünya gündemine taşınan, görenin, duyanın, okuyanın gerçekleri öğrenebileceği ve hakkımızı bize teslim edecekleri TRT ve Anadolu Ajansı imzalı kaç habere tanık olduk, var mı hatırlayanınız?

*

Bu yıl “soykırım” ifadesini kullanacağı önceden belli olan, bu yalanı seçim vaadi olarak da kullandığı bilinen ABD Başkan’ı Joe Biden’e karşı biz mesela bir toplu mezar açarak cevap veremez miydik?

*

Önceki yıllarda hakkını ödeyemeyeceğimiz, benim de hocam olan Prof. Dr. Enver Konukçu gözetiminde açılan toplu mezarlarda ortaya çıkartılan ceset ve diğer malzeme görsellerinin yer aldığı, farklı dillerde hazırlanmış dergi ve gazetelerden binlerce basıtırıp, dünyaya dağıtamaz mıydık?

*

Hepimizi “milli” zannettiğimiz bir önemli davada sınıfta bırakan, sanki çok şey yapmış da meramımızı dünyaya anlatamamışız yapaylığına büründüren, yediğimiz tokatla birlikte gözyaşı döker hale geldiğimiz son olay, bizi ne yazık ki beceriksiz ve samimiyetsiz hallerimizden dolayı suçlu sandalyesine sürüklemiş, haklı olduğumuz davada haksız konumuna düşürmüştür.

*

Son söz olarak…

Bu büyük dava bizim, hepimizin; ama öncelikli olarak da Erzurum’un.

Erzurum olarak bu bilinçten hareketle üzerimize düşeni ivedilikle yapmalı ve oyunu kuralına göre oynamalıyız.

Yoksa haklı olduğumuz her meselede olduğu gibi, bu konuda da kaybetmek, sonrasında ah vah edip diz dövmek kaçınılmaz hale gelecektir.

Yarınlarda çocuklarımız tarafından suçlanmamak istemiyorsak…

Devekuşu gibi hareket etmeyi bir kenara mutlaka ve mutlaka bırakmalıyız.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.