Dolar 32,3638
Euro 35,0383
Altın 2.324,23
BİST 9.079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Erzurum 13°C
Az Bulutlu
Erzurum
13°C
Az Bulutlu
Cum 13°C
Cts 16°C
Paz 16°C
Pts 17°C

MEVLA’YA EMANET ERZURUM

MEVLA’YA EMANET ERZURUM
4 Nisan 2020 22:07 | Son Güncellenme: 4 Nisan 2020 23:33

BU yazı, Allah’ın varlığı ve birliğine şeksiz, şüphesiz inananlar…

Bu yazı, kuvvet ve kudretin sadece Allah’a ait olduğuna iman edenler…

Bu yazı, Allah’ın “ol” dediğinde olduğuna,”öl” dediğinde de öldüğüne, şüpheye yer olmaksızın boyun bükenler…

Bu yazı, Allah’ın takdirinin, tedbiri bozduğunu kabul edenler…

Bu yazı, dua ile Allah’ın merhamet limanına sığınıp, kurtuluşa erebileceklerini bilenler…

Bu yazı, Erzurum’un Mevla’ya emanet olduğundan asla şüphe etmeyenler…

Ve de bu yazı, bin bir hatimler ile Erzurum’un çevresinin hisarla örüldüğüne, “Kur’an-ı çok okumak önemli değil, önemli olan anlamak ve hayata tatbik etmektir” doğru sözünü, yanlış yerde kullanarak, Erzurum’a özgü bir geleneği küçümsemeyenler için kaleme alınmıştır.

*

Herkes inanıp-inanmama konusunda serbesttir.

Elbet yazdıklarıma, dünyayı kasıp kavuran koronavirüs konusundaki düşüncelerime kimse katılmak ve paylaşmak zorunda değildir.

*

Yaptığında bir hikmet bulunan Mevla’ya şüphe etmeden inanan, acziyetini kabul etmiş birisi olarak, küstahlığa, şımarıklığa, şıllıklığa kapılmadan yazıyorum.

*

Allah’ın varlığına, her şeyin O’ndan geldiğine ve kadere iman etmişliğimiz elbet vardır, ama kul olarak yapmamız gerekenleri O’na havale etmişliğimiz yoktur.

Birilerinin bol keseden savurduğu, büyük büyük laflar ettiği gibi, “korona bize vız gelir” demiyorum.

Kesinlikle dünya milletlerinin bugün üstesinden gelemediği ve neredeyse “teslim bayrağı” açmaya hazırlandığı bu büyük belayı küçümsemiyor, hafife de almıyorum.

Korona, dünyanın tepesine konmuş, insanların uykusunu bölen, gecelerini kâbusa çeviren, psikolojilerini altüst eden, ülkelerin ekonomilerine inanılmaz yük getiren, sosyal hayatını durduran, insani ilişkileri buzdolabına kaldıran, evleri maphushaneye çeviren bir bela, bir büyük kara bela!

Bunu da kabul ediyorum.

*

Gün gelecek elbet bu illetin de bir çaresi, bir ilacı, aşısı mutlaka bulunacak.

O güne kadar dünya insanlarından ne kadarı ölecek, bunu Allah’tan başka kim bilebilir ki?

*

Evlerimize kapanmış vaziyetteyiz.

Her akşam televizyon kanallarından çoğu gerçeği yansıtmayan, abartılı, insanı paniğe sürükleyen kirli haberler, bir tokat gibi yüzümüze çarpıyor, sersemletiyor bizi.

Şaşkın ördek gibiyiz.

*

Gözümüz, kulağımız ekranlarda.

İtalya’da ölenlerin sayısı bilmem kaç bini bulmuş, İspanya kırılıyor, Amerika korkudan tir tir titriyor, bizde de ölenlerin ve hastalığa yakalananların sayısı giderek artıyormuş.

Korona ile yatıyor, gece korona kâbusu görüyor, sabah da yataktan virüsten tokat yemiş şekilde, sersem sersem doğruluyoruz.

*

Mutsuzuz.

Yüzümüz gülmüyor.

İstesek bile sokağa çıkmak içimizden gelmiyor.

Kendimizi bir labirentin içinde hissediyoruz.

Bizim için artık her yan çıkmaz sokak.

Yarınlar sisler altında, fulu, net gözükmüyor.

Önümüzü görememenin tedirginliğini yaşıyoruz.

*

Virüsün bulaşıcı özelliği yüzünden insani ilişkilerimiz en aza indi.

Sarılmayı, tokalaşmayı unuttuk.

Neredeyse biri birimize selam bile vermeyeceğiz.

Başka evlerde oturan çocuklarımızla, en yakın akrabalarımızla görüşmüyor, iletişimi sadece telefonla kuruyoruz.

*

İşte böylesine kirli, böylesine sünepe, böylesine çirkef, rengi kaçmış, soluğu kesilmiş, bunak ihtiyara dönüşmüş dünyaya bulunduğu zirveden, kendinden emin bir gözle bakan bir güzel, bir güvenli şehir…

*

Erzurum’dan bahsediyorum tabiki!

*

Bu şehirde yaşıyor olmanın avantajını, güvenini ve rahatını bilmem hissedebiliyor muyuz?

Yakıcı, yıkıcı, vurucu, öldürücü hangi acı olayla sarsıldık?

Dört bir yanı alev alev yanarken, teröre, haine geçit vermeyen tek şehir Erzurum, kimden aldı cesareti, manevi gücü ve kuvveti?

*

Desem ki, “Mevlaya’ya emanet bir şehir burası”, birileri inançsızlığını kıs kıs gülerek koyacak ortaya.

“Erzurum, bin bir hatimlerin güvencesi altında” sözüm, batacak birilerine. Bunu da biliyorum.

Olsun, ben yine de düşündüklerimi söylemiş olayım.

*

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, geçtiğimiz gün koronavirüslü hasta sayısının illere göre dağılımını açıklamıştı.

Birkaç gün öncesine kadar Erzurum’da 86 hasta vardı hastanelerde.

Rakamı hepiniz biliyorsunuz.

*

Peki ya şimdi?

*

SÖYLEYEYİM, SADECE 62 HASTA!

*

Yani tüm yerlerde; ülkede, ilde, ilçede hasta sayısı artıp, insanlar patır patır dökülürken Erzurum’da vaka artmıyor, aksine azalıyor.

Bu ne büyük bir ayrıcalık, ne büyük bir lütuf!

*

Yaşanan sevindiri gelişmede elbet alınan önlemlerin, sağlık ordusunun canhıraş gayretinin büyük rolü var.

Neredeyse “kelle koltukta” savaşan doktorlarımızı, hemşirelerimizi ve tüm sağlık personelimizi gönülden kutluyor, başarılarını avuçlarım kabarıncaya kadar alkışlıyor, yaptıkları kahramanlığa ve mücadeleye gölge düşürmek de asla istemiyorum.

*

Ben kendi penceremden gördüklerimi, kendime göre yorumluyorum.

Yazımın başında da söyledim. Yazdıklarıma kimse katılmak, düşüncelerimi onaylamak zorunda değil.

*

Koronavirisünü ve hatta diğer virüsleri, yerin altını, üstünü, gökleri; velhasılı tüm kainatı yaratan Allah’ın mutlak surette sevdiği kulları, hatırlı dostları vardır.

*

Erzurum’u Mevla’ya emanet eden Avarlı Muhammed Lütfi Efendi (Alvarlı Efe), 500 yıl önce Erzurum’u selden, zelzeleden, yangınlardan, kuraklıktan ve türlü belalardan korusun diye bin bir hatimlerin okunmasını başlatan Pir Ali Baba, Gürcükapı’daki türbesinin yanından geçerken huzur duyduğum Habip Baba, Dutçu Köyü’nde meftun Hacı Haşıl, Tahtacılar Yokuşu’nda yatan Derviş Ağa, Palandöken’e sırtını yaslamış Abdurrahman Gazi aklıma gelen Allah dostlarından sadece birkaçı.

*

Boşuna “Evliyalar Şehri” denmemiş Erzurum’a.

Bu gerçeği şimdi çok daha iyi görüyor ve anlıyor insan.

*

Kendini “dev” zanneden, ekonomileri güçlü, virüs mücadelesine trilyon dolarlar harcayan ve şimdilik çaresizleri oynayan ülkelerin üstesinden gelemediği kaynağı pislik, kaynağı iğrençlik, kaynağı yamyamlık olan bir bela, bize de bulaştı.

*

Komşuda çıkan yangından, bitişikte oturanların etkilenmemesi nasıl mümkün değilse, biz de ne düşüyorsa kaderimize, çaresiz katlanacağız.

*

Bela bir gün bitecek, dolayısıyla herkes işin muhasebesini de yapacak.

Göreceksiniz Erzurum, pert olmuş, hurdaya dönmüş bir aracın içinden sağlam çıkarılan kazazede gibi, bu illeti, canhıraş şekilde çalışan sağlık ordusuna manevi güç ve enerji aktardıklarına inandığım gönül sultanları sayesinde hafif sıyrıklarla atlatacak.

Yaşananlar, rakamlar, tutulan istatistikler de bunun en önemli göstergesi.

Biz koronayı ihmal etmeyelim, güvenlik önlemlerine sıkı sıkıya uyalım, tembihlere asla kulak tıkamayalım, ama yarınlar için de önlemimizi alabiliyorsak şimdiden alalım…

İşe de açları doyurmakla başlayalım.

Virüs kötü, virüs bela, virüs ocaklar yakan, gönüller yıkan bir düşman.

Ama bakın, o virüs sayesinde sağlık teşkilatı dirilmeye ve diklenmeye başladı, o virüs sayesinde temizliğin, el yıkamanın ne kadar önemli olduğunu farkettik, o virüs sayesinde alkol tüketimi önemli ölçüde azaldı, o virüs sayesinde ahlaksızlığı, edepsizliği pompalayan diziler birer birer yayından kaldırılıyor.

Vee…

O virüs sayesinde Erzurum’un değeri anlaşılıyor.

Daha ne olsun!

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.