ERZURUM; Şanlı tarihiyle olduğu kadar, sahip olduğu değerleriyle de öne çıkan bir kenttir.
Herkesin saygı ve güven duyduğu, vatanına, milletine bağlılığıyla Erzurum’un kazandığı imajı, unvanları, taşımak ve sürdürmek de çok önemlidir.
Erzurum’un, iç dünyamızda, düşümüzde, ruh dünyamızda ve gönül penceremizdeki yeri!
Dede Korkut destanlarının geçtiği…
Türk’ün ruhu, şahdamarı, anayurdu…
Toprağın vatan olduğu…
Cumhuriyetin bu şehirde başladığı yerdir.
Bu topraklarda;
“Yaz gelende çıkam yayla başına, kurban olam toprağına taşına” türküsünü duyduğunuz da…
“İstanbul ne ki, Erzurum Yayla” deriz.
Bilin ki;
Palandöken’in asil çocukları, saflığı, sadeliği elinde taşır.
Maddi ve manevi temizlik şehrin de yaşar.
Vatan ve şehit kokusunu da, bu topraklarda alır.
Dadaş için bu şehir, eşsiz bir sevdadır.
Bazen vefasız olur, bazen de acı veren bir sevgili,
Asla unutmaz.
Duyguların, hasretlerin, acıların düğümlendiği…
Kahramanlığın, mertliğin öne çıktığı…
Sevinçlerin, coşkuların doruğa ulaştığı…
Vatanın Doğu Bağrı’nda, nazlı bir yârin olduğunu bilir.
İşte;
Ne Aşk, ne meşk, tam bir yürek burgusudur bu şehir,
İnsanı yakar kavurur.
Bezen âşık, bazen de maşuk eder.
Bar oyununun oynandığı, erlik destanının yazıldığı bu yerde,
Çelikten bir yay, eğilmeyen baş olur,
Ağır taş ve gardaş olur.
Duasında müminin, Yüce’ye açılan ellerinde Erzurum, sanatın çiçek açan bahçesi olur.
Dadaş’a göre; Kolları gürgen, gözleri çiğdem olur,
Gövdesi çınar, kokusu kekik olur.
Erzurum, bir ermiş, bir derviş olur.
Bayram o bayram ola türküsü eşliğinde,
Orta yerde semaver ile demlenmiş çay…
Çayla başlayan iç çekişleri, efkâr olur…
Geçmişte ki Erzurum’la, bugünün arasında kalır…
Söylediği söz, “Kor olim” Erzurum olur.