SIRTI MİNDERLE TANIŞIK ŞEHİR!
HER ne kadar popülerliğinden çok şey kaybetse, aynı kulvarda yer aldığı kentlerin fersah fersah gerisine düşse de, Erzurum, hiç şüphesiz “kadim şehir” olma özelliğinin sağladığı sosyal, siyasal ve kültürel avantajlar nedeniyle hep “merkez” olarak anılmış, anılmaya da uzun yıllar devam edecektir.
*
Bir zamanların ticaret merkezi, hayvancılığın kaynayan, kaynadıkça çevresine hayat saçan gözesi, üniversite şehri olmasının sağladığı avantajları uzun süre fırsata çevirmeyi başaran bir ışıltılı şehir Erzurum, yıllar içinde hovarda bir mirasyedi mantığıyla hareket etmiş, sonuçta dününü arar hale gelmiştir.
*
Çağın gereklerine ayak uydurmakta zorlanan, kendini yenileme anlamında yeterli beceriyi gösteremeyen, devlet yönetiminde siyaseti liyakate tercih eden, “çamurdan olsun, benden olsun” düşüncesini atama ve görevlendirmelere egemen kılan Erzurum, attığı “yanlış adımlar” nedeniyle gücünden çok şey kaybetmiş, ülkenin sayılı Büyükşehir’lerinden birisiyken, yuvarlana yuvarlana “sonradan şehir olmuş” ilçeler sınıfına kadar yuvarlanmıştır.
*
Sahip olduğu kültürel değerler ve doğal güzellikler açısından sadece ülkenin ve bölgenin değil, dünyanın sayılı şehirleri arasında gelen Erzurum, bu imkanlarını yeterince parlatamamış, vitrine koyamamış, pazarlayamamış, kısaca oyunu kuralına göre oynayamadığından sırtı minderle tanışık bir pehlivan (şehir) haline gelmiştir.
*
Geriye doğru bir yolculuk yaptığında insan, mesela son 50 yılda, şehri kürsüye çıkartacak kalite, kalibre ve kapasitede yatırım, tesis ve ekonomik değeri, bugün her ikisi de özelleştirilen ve milletin malı olmaktan çıkan Aşkale Çimento ve Ilıca Şeker Fabrikaları’nın dışında bir başka değere maalesef rastlayamıyor.
*
Günün siyasetçilerinden bürokratlarına, belediye başkanlarından sivil toplum yöneticilerine varıncaya kadar işbaşına gelmiş ve gitmiş zevatının “günü kurtarma” adına yaptıkları, güya icraatleri, Erzurum’un gelişmesine, büyümesi ve kalkınmasına yeterince katkı yapmamış, şehir kendine özgü becerisini giderek kaybetmiş, hantal bir yapıya bürünmüş, sonuçta koca bir “et yığını”na dönüşmüştür.
*
Sosyal medyanın hayatımıza bodoslama girmesiyle birlikte “şeytan gözünü açmış”, yapılanlar ve yapılmayanlar enine-uzununa tartışılır hale gelince, “yatış” pozisyonu almış, sorumluluk üstlenmekten kaçınmış, siyasi tercihini “hak kapma” mevki, makam sahibi olma adına yeterli ve garanti görmüş insanlar, silkinme ihtiyacını kendilerinde hisseder hale gelmişlerdir.
*
Bundan olsa gerek Erzurum, bir büyük yatırım ile belki 50-60 yıl sonra tanışmış, ortaya elle tutulur, gözle görülür, somut bir şehir hastanesi gerçeği çıkmıştır.
*
Vermeye başladığı sağlık hizmetlerinin yanında, istihdama katkı yapacak, kent ekonomisine değer katacak, hizmete kaliteyi getirecek, işlevsel özelliğinden dolayı çekim gücü oluşturacak şehir hastanesini ben, en az Çifte Minareli Medrese, en az Yakutiye ayarında bir muhteşem değer olarak görüyorum.
*
Dünyayı tehdit eden koronavirüs illetinden dolayı tan anlamıyla tamamlanmadan, resmi açılışı yapılmadan, apartopar şekilde hizmete sokulan şehir hastanesini, son zamanlarda, yaşadığımız sağlık sorunları nedeniyle sıklıkla ziyaret eder olduk.
*
Her gittiğimde farklı bir yanını görüp, çok daha beğenir olduğum şehir hastanesi ile ilgili kanaatimizi, kışın ortalarında Sağlık İl Müdürü Doktor Gürsel Bedir’in yaptığı tanıtım faslı sonrasında, “dağdaki otellerden çok daha konforlu” diyerek orta yere koymuş, hakkı hak sahibine o günlerde teslime çalışmıştık.
*
Aslen İspirli olan Başhekim Vekili Dr. Mahmut Avcı yönetiminde yarınlara hazırlanan şehir hastanesini, Erzurum’un sönen yıldızını yeniden parlatacak bir büyük yatırım, bir büyük imkan olarak, elini vicdanına dokunduran her insan rahatlıkla görür ve söyler.
*
Önceki Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ’ın eseri olarak anılacak şehir hastanesi, umarım yarınlarda, bölgeden akın edecek yoğun hasta trafiği karşısında işlevini kaybedip de “sıradan” hale dönüşmez.
*
Temelinden çatı katlarına, salonlarından odalarına varıncaya kadar, tüm ayrıntıları göz önünde tutularak titizlikle inşa edilen hastane, eğer hekim ve yardımcı sağlık personeli eksiği giderilir, hele bir de Atatürk Üniversitesi ya da Erzurum Teknik Üniversitesi (ETÜ) ile güçbirliğine giderse, Erzurum uçuşa bile geçebilir.
*
Çıtayı en üst noktaya yükselten bir anlayış ile Başhekim Dr. Mahmut Avcı kaptanlığında, tüm zorluklara göğüs gererek idare edilen şehir hastanesi yöneticilerine, tam da omuz verme, destek olma zamanı diye düşünüyorum.
*
Muallim Naci’nin “marifet, iltifata tabidir” sözü, tam da bu noktada aklıma gelmiyor değil.
*
Şehrin yöneticilerinin; Erzurum’un büyümesi, gelişmesi ve geri kalmışlık zincirini kırması adına sarfettiği sözleri, düşünceleri samimiyse, hiç vakit kaybetmeden bir araya gelmeleri, başta şehir hastanesi olmak üzere, memleketin ele avuca gelir ne kadar değeri varsa, “o değerlerden maksimum verim alınması adına neler yapmalıyız?” sorusuna Allah’ı şahit tutarak cevap bulmaları gerekir.
*
Dünya düzeninin yeniden değişip, şekilleneceği korona ötesi günlere dolu dizgin gittiğimiz ayan beyan ortada.
Kaybettiğimiz zamanı ve gücü yeniden yakalama şansı bulduğumuz da anlaşılıyor.
Geriye kala kala özveriyle, samimiyetle, belki 7/24 esasına dayalı hizmet anlayışıyla, dur durak bilmeden, yorulmadan, üşenmeden çalışmak, onun da ötesinde toplumu bir bütün olarak kucaklamak gerekiyor.
*
Hazır, hlka hizmet adına kendilerini paralayacak, sağlıklarını tehlikeye atacak kadar özveriyle çalışan insanları da bulmuşken harekete geçmemek, bir başka belaya davetiye çıkartmak olur.
*
“Allah’ı şahit tutma” ifadesini bu nedenle, bilinçli kullandım.
Eğer yarınlarda da aynı kafayla, hiçbir şey olmamış gibi hareket edersek, Allah daha büyük belaları başımızdan yağdırır diye korkuyorum.