Dolar
Euro
Altın
BİST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Erzurum °C
Erzurum
°C
°C
°C
°C
°C

BİN BİR HATİMLER’İN SUÇU NE?

BİN BİR HATİMLER’İN SUÇU NE?
14 Aralık 2019 08:51 | Son Güncellenme: 14 Aralık 2019 08:58

HEMEN her yıl, Ramazan ayı geldiğinde, yani Erzurum “oruç mevsimi”ne girdiğinde, ya da Bin Bir Hatimler’in okunmasına başlanılıp, “buyrun Kur’an şölenine” dendiğinde, hemen harekete geçer birileri.

Herkes, ya da büyük çoğunluk da biliyor ki, Erzurum; gerek Ramazan’da, gerekse Bin Bir Hatimler’in okunmaya başlandığı 15 Aralık – 15 Ocak tarihleri arasında “özellikli” hale gelir.

“O aylarda elbet ortak bir karar alınmaz” ama, Ramazan’da yeme-içme hizmeti veren, lokanta, pastane, kahvehane gibi işyerlerinin gün boyu kapalı tutulmasını, “Kur’an mevsimi”nde de, insanların camilere, hele de Ayazpaşa’ya gitmelerini sağlayacak kararları “ortaklaşa almaya” gerek de kalmaz, herkes kişisel olarak gereğini yapar.

Erzurum; Allah’ını gönülden seven, Peygamberi’ne saygıda kusur etmememeye çalışan, Müslümanlar’a hizmeti ve hürmeti gösterme konusunda cimri davranmayan, camileri “Allah’ın evi” olarak gören ve ona göre davranan, vatan aşkını her türlü sevdanın üstünde tutan, hatta bir ekmek parçasını yerde gördüğünde eğilip alan, öpüp, alnına götüren, sonra da yüksek bir yere bırakan zihniyet ve düşünceye sahip insanların çokça yaşadığı bir şehirdir.

***

Bu özelliklerimizi -her geçen gün zayıflıyor olsa da- korumaya gayret ettiğimiz bir gerçek.

Adam beş vakit namaz kılmaz, ama Ramazan ayı geldiğinde orucunu tutar. İçki içiyorsa, alkol almayı bir kenara bırakır. Kimileri camilere gider, teravih kılar, hatta kötü alışkanlıkları bir kenara itip, beş vakit namaza başlayanlarına bile rastlanır.

Gücü yeten zekatını verir, fitreler mutlaka dağıtılır.

Ramazan geldiğinde, lokantası, pastanesi sahipleri tarafından “gönüllülük esasına dayanılarak” tamamına yakını kapalı tutulan başka şehir var mıdır dünyada, doğrusu zannetmiyorum.

Ne yazık ki, bu güzel özelliğinden dolayı Erzurum, çoğu zaman “hedef tahtası” haline gelir, getirilir.

Hafızalarımızı azıcık zorlarsak, ne televizyon haberlerine konu olduğumuzu, nasıl gazete manşetlerine taşındığımızı Erzurumlular olarak mutlaka hatırlarız.

***

Kur’an mevsimine girilmesiyle birlikte, önceki yıllarda görmeye, duymaya, okumaya alışık olduğumuz benzeri türde yazı ve haberler hemen kendini göstermeye başladı.

Bu yazıyı, “kimseye cevap vermek için değil”, sadece görüşlerimi paylaşmak niyetiyle kaleme alıyorum.

Tabi kim ne anlar, nasıl anlar; o da okuyanların keyfiyetine kalmış bir durum!

İnsanın inandığını, inandığı gibi yaşaması, Allah’ın emirlerini hakkıyla ve bilinçli şekilde yerine getirmesi, en doğru olanıdır.

İnananlar, inandıkları gibi yaşamak zorundadır.

Bu, kaçınılmaz bir mecburiyettir.

Allah neyi emretmişse, her Müslüman’ın o emirleri itirazsız yerine getirmesi şarttır.

Yerine getirmeyen günaha girer, itiraz eden küfre gider.

Minarelerden tabi ki, boşuna okunmaz; namaza davettir ezanın aslı. Bir emrin yerine getirilmesi çağrısı yani!

***

Allah Semi’dir, hakkıyla işitir. Alim’dir, her şeyi bilir. Basir’dir her şeyi görür.

Hal böyleyken…

“Kim doğru, kim eğri? Kim samimi, kim riyakâr? Kim müslim, kim gayrimüslim? Kim Hak’kı tutuyor, kim batıl?” diye niye kafa yorar insan, bundan kime ne, ya da bana ne!

Bu soruların cevabını Allah’tan başka kimse verebilir mi, o hak kimindir?

Yüce Yaratıcı’nın dışında riyakârı kim tanıyabilir?

***

Bilme, görme, duyma noktasında son derece sınırlı yeteneklere sahip kişi, nasıl oluyor da camiye gideni, Kur’an okuyanı, oruç tutanı sorgulama hakkını, “İslam’ı inananlar samimiyetle yaşamalı, Kur’an-ı Kerim’i anlayarak okumalı ve hayatına tatbik etmeli” diyerek kendinde bulabiliyor, anlaşılır gibi değil.

Acaba böyle bir sorgulama yapanların yüzde kaçı Kur’an-ı Kerim’i okuyor, anlamını biliyor ve o kutsal kitabın emirlerine, Allah’ın Resulü’nün yaşantısına uygun bir hayatı sürdürebiliyor?

***

Adam gecenin bir vaktinde kalkmış, abdestini almış; kışın ayazında dışarı çıkmış, kâh yürüyerek, kâh aracıyla caminin yolunu tutmuşsa; bunun kime, ne zararı var?

Elbet doğru olan Kur’an-ı anlamak ve yaşamaktır.

Buna asla itirazım yok.

Diyelim ki, o vatandaş bırakın Kur’an okumayı, “Elif’e mertek” diyen tiplerden. Ama Bin Bir Hatimler nedeniyle diyelim Ayazpaşa’ya gitmeyi, o manevi havayı teneffüs etmeyi istiyor ve sonuçta camiye gitmeye başlıyor.

Sabahın köründe ve o dondurucu soğukta yola düşen o güzel insanları sorgulamak kimin haddine?

***

Süleyman Çelebi, ne diyor mevlid-i şerifte:

“Bir kez ‘Allah’ dese aşk ile lisan, ismi pâkin pâk olur zikreyleyen.”

“Allah’ın sadece ismini samimiyetle anmak” bile günahlardan temizlenmeye yeterken, kalkıp Müslüman’ı “Kur’an-ı anlamıyor, buyruklarını hayatına tatbik etmiyor” diye yargılamak, bunun karşılığında da elin gâvuruna methiyeler dizmek, çok da insaflı gelmiyor insana.

“Bin Bir Hatimler okunuyor ama, yine sel, yine zelzele oluyor, yine zararlar yaşanıyor” demekle nasıl bir sonuca varılmak isteniyor?

***

İlmi inkâr etmek, gerçeklere sırt dönmek; güneşi balçıkla sıvamaya benzer.

Bu hakkı, ilme, bilme, eğitime teslim ettikten sonra soralım:

“Hastanelerde tedavi görürken şu ya da bu nedenle ölen, ya da adliyelerde hukuk cinayetlerine kurban giden ve cezaevini ne hak yere boylayan insanların başına gelenlerden tıp ve hukuk ilmi ne kadar sorumlu tutulabilir?”

Eğer yaşadığımız dünyada cinayetlerin önüne geçilemiyor, insan hakları hiçe sayılıyor, çevre kirliliği almış başını gidiyor, helal ve haram kavramları biri birinden ayırt edilemez hale gelmişse; suç tüm bu olumsuzlukları yasaklayan dinde ve Kur’an’da mı, yoksa laçka hale gelen, yap-boz tahtasına dönen eğitim sistemimizde midir?

***

Hangi ana çocuklarının temiz olmasını, güzel kokmasını, karnı tok, sırtı pek olmasını istemez.

Ekmek parası bulmakta zorlanan, çocuklarının ihtiyacını gidermek için başını taştan taşa vuran bir babadan ne istenebilir, ne kadar istenebilir?

Erzurum, o yazı yazanlar ve değerlendirmeler yapanlar da çok iyi biliyorlar ki, eşi, benzeri olmayan bir şehirdir.

Yapmamız gereken; bu şehri ve insanına ne pahasına olursa olsun sahip çıkmak ve değerlerini inadına korumaktır.

Yoksa söylenecek başka sözler ve yapılacak farklı değerlendirmeler de illa ki vardır.

Pi Ali Baba’ya rahmet diliyorum.

Mekanı cennet olsun ve Bin Bir Hatmin nuru, Alvar İmamı’nın (Efe Hazretleri) ifadesiyle arşı doldursun.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.