BİR ŞEHRİN GERÇEĞİ
ERZURUM; Coğrafi, tarihi, kültürel, ekonomik ve jeopolitik yapısıyla, her zaman elde edinilmek, ya da bir başka ifadeyle ele geçirilmek istenen bir şehirdir.
Bu öneminden dolayı yüzyıllar boyunca çeşitli istilalara, savaşlara ve mezalimlere maruz kalmıştır.
Her tehlike karşısında gereken direnci göstermiş, tepkisini ortaya koymuş, memleketimizin her şehrine de örnek olmuştur.
Ne var ki, kendi insanından çektiğini, gördüğü zararı, bir başkasından görmemiş, yaşamamıştır.
Bizim ne yazık ki, asıl görmemiz gereken sıkıntı budur.
Kısaca özetlemek gerekirse;
Sahipsizliktir…
Çekip gitmektir…
“Adam sende” demektir…
Memleketine sırt dönmektir…
Dışarıdan bakıp, bu şehir için ahkâm kesmektir…
Birbirini çekememezliktir…
Yaşarken faydası olmazken, ölüsüne mezar olmaktır…
Ahlakın, kültürün yozlaşmasına duyarsız kalmaktır…
Dayatılanları seyretmektir…
Elde ki değerler yok olurken,
Bize miras bırakılanlar yıkılırken, sessiz kalmaktır…
Bu şehre, insanına yapılan yanlışları, görmezlikten gelmektir…
Feryatları duymazlıktan gelmektir…
Bu şehre iz bırakanları silmektir…
Tarihi değeri olan mahalleleri ortadan kaldırmaktır…
Atatürk’ü, Misak-ı Milliyi unutmaktır…
Hacı Cuma’yı, Gavurboğan’ı, Yoncalık’ı, Narmanlı’yı, vs… kaybetmektir…
Ahde vefayı görememektir…
Hamaset nutuklarına aldanmaktır…
Dadaşın hayat felsefesinin değişmesidir…
Örf ve adetlerden uzaklaşmaktır…
Kendi özünü aramaktır…
Dadaş duruşunu bırakmaktır.
Bütün bunlar, “Erzurum neden eski Erzurum değil, biz bir yerde yanlış yapıyoruz, ama nerede?” sorusunun cevaplarıdır.
Umarım yanılıyorumdur.