Dolar 32,4480
Euro 34,7443
Altın 2.437,76
BİST 9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Erzurum 22°C
Az Bulutlu
Erzurum
22°C
Az Bulutlu
Cts 23°C
Paz 22°C
Pts 21°C
Sal 18°C

ŞEHRİN AYNASINDAN YANSIYANLAR

ŞEHRİN AYNASINDAN YANSIYANLAR
3 Mart 2019 13:53

AYNALAR bizi bize yalansız anlatan, kaçmak istediğimiz gerçeği yüzümüze vuran araçlardandır. Yüzümüzün kırışıklıkları, gözlerimizin yorgunluğu, saçlarımızın akları, gömleğimizin kirli yakası, pantolonumuzun eğri çizgisi, buruşukluğu…

Sararmış dişlerimizi, uzamış kirli sakalımızı, dudağımızın allığı, gözümüzün rimeli bizim olan veya bizim kendimize mal etmeye çalıştığımız makyajlar, cazibeler, süslenmeler doğal ve yapay ne varsa aynalar hiçbirini saklamadan yüzümüze vururlar, çarparlar, ruhumuzu acıtırlar.  Bize kendimiz hatırlatırlar. Yalansız, riyasız, abartısız..

Aynalar bazen vicdanımız, bazen acımız, bazen mutluluğumuz olurlar.

Bazı aynalar vardır bakınca kendimizi dev gibi hissederiz. Öyle gösterirler kendimizi bize. Olmayan bir “ben” oluveririz, dev aynalarında. Bazen boyumuzun ölçüsünü alır aynalar. “Sen işte busun” “Ne o çalım, gurur, kibir.. Boyun, endamın, gözün, ağzın burnun, saçın işte busun.” Derler. Bizi bize hatırlatırlar. Kendimize getiriler. Veya hayattan küstürürler. Bir daha bakmak istemeyiz aynalara.. Bırakırız kendimizi hayatın akışına. Kalabalıklarda kaybolup gideriz..

Şehirlerde insanlar gibidirler. Güzelliklerini de gösterirler.

Görene, görmek isteyene sokaklarının, caddelerinin kirliliğini, mekânların bakımsızlığını, sahipsizliğini, ihmal edilmişliğini de gösterirler.

Aynalarda gördüğümüz çizgileri, kırışıklıkları, kirlilikleri şehir; vicdanlarımızda, şehrin sakinlerinin sözlerinde, hareket, tavır ve davranışlarında gösterir. Şehir insanla irtibat halindedir. Dertlerini, sıkıntılarını, yıpranmışlıklarını, tükenişini içerisinde yaşayan insanlara yansıtır hal diliyle anlatır. “Bana sahip çık” “Beni koru” der, adeta.

Şehir; gönül aynası kirlenmemiş, şehrin irfan ehli, aydınlarına, tecessüs sahiplerine sokaklarda biriken çöpleri, kaldırımdaki çirkin insan artıklarını, salyaları,  kazuratları, necasetleri yüzüne çarpa çarpa gösterir. Vicdanları titretir.

Ve şehir; şehri birer tufeyli gibi kullanan, şehre dışarıdan dolmuş asalakların ayakları altında inim inim inler. En büyük mabetlerinden, en küçük kaldırım taşına kadar duyanlar için şöyle seslenir; “Ey bu şehrin mensubu!” “Bak bana.” Ne görüyorsun, ben de?” “Doğduğun, doyduğun toprak ben değil miyim?” “Ben senin ecdadından aldığın mirasın olarak bu kadar ihaneti hak ediyor muyum?”  Bu sesi şehrin bağrından doğmuş öz çocukları, bu şehrin sokaklarında, çarşılarında, mahallelerinde, mabetlerinde, mekteplerinde yetişmiş şehrin evlatları duyar, ancak. Fakat ellerinden gelen bir şey yoktur. Şehir ellerinden sabun köpüğü gibi kayıp gitmiştir. Şehir kültüründen, tarihinden, sanatından bigâne yetişen kuşaklar, bir mirsayedi gibi şehrin kültürel mirasını har vurup harman savurur olmuşlardır. Dadaşın zığvası, kuşağı garson kıyafetine indirgenmiştir. Bar üç beş kuruş karşılığı düğünlerde sergilenir olmuştur. Dil orta oyunlarına meze edilmiştir. TV kanallarında Erzurumlunun konuşmadığı şive ile Erzurum tahkir ve alay edilir hale gelmiştir. Şehrin bilincinden ve tarihten haberdar olmayanlar para için, şöhret için kültürel değerleri su gibi harcanmaya, milli ve manevi  değerler çatırdamaya başlamıştır.

Şehir, geçmişten gelen, bugünü yaşayan ve geleceğe giden çizgisinde mensubuyla, öz çocuğuyla sürekli irtibat halindedir. Her fırsatta kendi evlatlarına sırlarını açar dertleşir. Tamir edilen caminin kesme taşı yerine yutong konulduğunu bağıra bağıra gösterir. Tamir edilen medrese odasının tuvalet yapıldığını feryat ederek vicdanlara çarpar. Kullanılacak en kaliteli kereste yerine kirişlere kavak ağacı atılmasını acı acı seyrettirir. Yapılan tahribatı şehirle ve eserleriyle büyüyenler, bu şehirde gözlerini açanlar, göz açıp gönül verip aşk ile sevenler görebilir. Tarihiyle, kültürüyle, örfüyle geleneği ile  yaşayanlar hissedebilir. Şehre aşkı olmayanların bu bapta söyleyecek sözü yoktur. Olamaz.

Şehir, mabetlerinden, medreselerinden, çeşmelerinden sökülen kitabeleri, şadırvanlardan sökülüp atılan süsleme direklerini, kaybolan saatleri, bağrında koparılan her bir unsuru öz evlatlarına gösterir. Duvarlara inşaat malzemesi olarak kullanılan kabir taşlarını beyinlere çarpar. Yıllarca şehrin sokaklarıyla, mahalleleriyle, çarşılarıyla mabetleriyle hemdem olmuş insanlar şehirden bir bir koparılanları görür, karşılıksız feryatlarıyla inlerler. Ama şehrin sırtından para, makam, mansıp kazananlar şehrin ruhuna vakıf olmayanlara öyle cazibeli bir dev aynası tutarlar ki, o dev aynasında yapılan basit işler muhteşem işler gibi görünür, şehrin sancısını çekenler ötekileştirilir. Susturulur. Küstürülür. Ayna kararır.

Şehir ve şehirli birbirlerine aynasıdırlar. O aynalarda birbirlerini görürler. Şehre göç ile gelmiş olanlar ne aynayı ne şehri ne şehirlileri görürler. Şehrin evlatları hikâyesini bildiği bir mescidin, türbenin, çeşmenin, medresenin, köprünün, hanın hamamın, bedestenin acısını yaşarken şehre sonradan dolan tufeyliler, mirasyediler. Hikâyesi olmayan, hikâye adamlar. Şehrin evlatlarının aynalarını kırıp dağıttıkları gibi acılarına da gülüp geçerler.

Şehrin aynaları olan eserler, mahalleler, kültürel yaşanmışlıklar şehre sonradan dolanlar için bir anlam ifade etmez.

Hasıl-ı kelam şehrin aynasında ki izler artık o eski izler değildir.  Birer birer cazibe makyajı ile silinip gitmektedir. Ne türbeler, ne mahalle aralarında ki şehit ve asker mezarları, ne çeşme kitabeleri ve çeşmeler, ne hanlar, ne hamamlar kaldı. Hamamları kütüphane, hanları depo ve tamir atölyesi yapıyoruz. Çeşmelerin musluklarını, kitabelerini söküp suyunu kuruttuk. Mahalleyi yıktık, yeni yurtlar tuttuk. Bakırcılık kurslarda öğretiliyor, ehramcılık moda unsuru olarak pazarlanıyor. Yemeğimiz çağ kebapla kadayıf dolmasına indirgendi. Balımızı tadı kaçtı, glikozlaştı. Her şey suni. Gösteriş ve riya. Saygı, sevgi, muhabbet ve “selam rüşvet deyu alınmaz” oldu. Şehrin aynası ve ayarı değişti, vesselam.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.